Boşanma olgusuna, yaşam döngüsü içerisinde artık neredeyse ‘normatif’ olmaya başlayan, pek çok ailenin ya da çiftin içinden geçmekte olduğu bir geçiş krizi olarak yaklaşılmaktadır.(Korkut,2003).
Boşanmayla birlikte aile için umutlar, beklentiler, günlük yaşamın yeni detayları, ilişkilerin sınırları ve bunun gibi pek çok unsur çocukların da ihtiyaçları göz önünde tutularak yeniden tanımlanır.( Korkut,2003)
Oranlara baktığımız zaman ABD’de evliliklerin %45’inin boşanmayla bittiği görülmektedir. Türkiye ise boşanmanın en az olduğu ülkelerden biridir. Başlıca boşanma nedeni ise ; %75 oranında geçimsizliktir.
Çocuklar ise boşanmada suçsuz yere cezalandırılan kişiler oluyor. Mazlum ve kurban durumuna düşürülüyorlar. Onların haklarını korumak, gözetmek eşlerin görevi olduğu kadar toplumun da sorumluluğudur(Yörükoğlu,2000). Eğer evlenebilme imkanları ve boşanma şartları günümüzdeki kadar kolay olmazsa belki boşanmanın önüne biraz da olsa geçilebilir.
Sürekli çatışma ve huzursuzluğun hüküm sürdüğü “tam aile ortamları” çocukların ruh sağlığını boşanmaya oranla daha kötü etkilemektedir(Korkut, Atakan,1994).
Yapılan çalışmalar göstermiştir ki boşanmış ve tam ailelerden gelen gençler benlik kavramı,depresyon seviyesi ve aile ortamı açısından karşılaştırıldıklarında aralarında bir farklılık görülmemiştir. Fakat ‘birlik-beraberlik’ özelliği taşıdığı görülmüştür.(Korkut,Atakan,1994).
Boşanmaya atfedilen anlam olumsuzlaştıkça depresyon seviyesi de artmaktadır. Ayrıca bu anlam kız ve erkek çocuklarda farklılıklar gösteriyor. Erkek çocuklar boşanma sonrasında kızlara oranla daha fazla kontrol edilmeye ve kurallarda açıklığa ,netliğe ihtiyaç duyuyor.(Korkut,Atakan,1994)
Kontrolün fazla olduğu yani kuralların ve düzenlemelerin net olduğu boşanmış ailelerde ise psikolojik uyum daha iyidir.(Korkut,2003)
Fakat evliliğin bitmesiyle de sorunlar bitmiyor, evlilikteki çarpık ilişkiler evlilik bittikten sonra da çocuklar nedeniyle devam ediyor.(Yörükoğlu,2000). Bu sorunu daha aza indirgeyebilmek için ortak velayet kararı almak işe yaramayabilir. Bunun yanı sıra küçük çocukların anneyle birlikte kalmaları, yaşları yükseldikçe artan sürelerde baba yanına gitmeleri daha uygun olur. Böylece çocuk bir evden bir eve atıldığı duygusuna kapılmaz.(Yörükoğlu,2000).
Giderek daha sıkça rastlanan boşanma aslında bir bitiş ve yok oluş öyküsü değildir ve böyle görülmemelidir. Eğer alışıldık yolun dışındaki bu zor yolculuk getireceği kendine özgü süreçler açısından iyi tanınır, tahmin edilirse hem kişilerin başa çıkması kolaylaşır hem de boşanma çocuklara mal edilmemiş olur.