Bebek dünyaya geldiğinde her bakımdan muhtaç durumdadır. Çoğunlukla açken ağlayan bebeğin bu çağrısını duyan anne ile arasında zamanla bir bağ oluşur. Bebek her ağladığında yani her ihtiyaç duyduğunda, ihtiyacı karşılanırsa o kişiye yani anneye güvenmeye başlar. Bu dünyada yalnız olmadığını, her ihtiyaç duyduğunda onun yanında olacak biri olduğunu öğrenir. Bu da hem annesine güvenmesine hem de dünyada kendini güvende hissetmesi nedeniyle kendine güvenmesine sebep olur.
İnsan hayatı için bağlanmanın üç temel işlevi vardır; dünyayı keşfederken geri dönülebilecek güvenli bir limanı olması, fiziksel gereksinimleri karşılaması, hayata dair bir güvenlik duygusu geliştirebilme şansı olması. Annenin sıcak, duyarlı, gereksinimi gidermeye hazır ve bağlanabilir olma özelliklerini taşıması bebekle annesi arasındaki ilişkinin güven duygusu taşımasını sağlar. Bu da insanın ileride kuracağı, kişiler arası ilişkilerin temelini oluşturur.Birçok araştırma; çocuğun yaşamının ilk iki yılı süresinde yer alan bir gecelik ayrılığın bile daha sonraki ayrılıklarla birleşerek soruna yol açabileceğini göstermiştir.
Anne ayrıldığı zaman çocuğun gösterdiği sıkıntıyı tarif eden "Ayrılık Anksiyetesi"dir. Ayrılıkta görülebilen sıkıntı, sadece anksiyete değildir; sevgi objesinin kaybı nedeniyle depresyonda vardır.Üç-dört yaşlarında bazı çocuklarda karanlık, dilenci, hırsız, polis ve öcü şeklinde belirttikleri korkular vardır. Bu yaşlarda anne babadan ayrı kalmak tedirginliğe yol açar. Kalabalıkta birkaç dakika annesinden ayrı kalan bu yaşlardaki çocukların aşırı tepkileri herkesçe bilinir. Çocuk yırtınırcasına ağlar, gözlerinde korku ve şaşkınlık okunur. Çoğu kez de altını ıslatır. Çarşıda pazarda tutturan çocukları, anneler bundan yararlanarak kolayca susturur: "Uslu durmazsan bırakır giderim!" derler. Gerçekten çocuklar için düşünülebilecek en büyük korku anne babadan ayrı düşmek, ortalıkta kalmak korkusudur. Her tehlikede sığındığı anne babanın kendisini bırakıp gitmesi olasılığı, çocuğu sınırsız biçimde tedirgin eder, güvenini sarsar.Bu korkular daha sonra giderek azalır. Okula başlama ile birlikte çocuğun bildiği tanıdığı yüzler giderek artmakta, evin çevresi dışındaki yerleri de öğrenmeye başlamaktadır. Bu dönemde anne baba ve evden daha kolay ayrılabilmektedir. Ancak kaygılı çocuklarda bu süreç biraz daha yavaş ve zor olabilmektedir. Eğitimi de engelleyebilen bu durum ayrılık anksiyetesi olarak değerlendirilecektir.
Ayrılma anksiyetesinin belirli dereceleri çocuğun normal gelişiminin beklenen bir parçasıdır. Normal ayrılma anksiyetesi ortalama 18. ayda en üst düzeyine ulaşır, ancak genellikle oyun ve okul öncesi dönemde göze çarpar ve bir patoloji olarak da değerlendirilmez. Bir yaşın altındaki bebek ayrılma anksiyetesini yabancı anksiyetesi şeklinde açığa çıkarır. Üç yaşında çoğu çocuk ayrılmanın geçici olduğunu anlayabilecek bilişsel kapasiteyi kazanır ve yokluğunda anneye ait iç imajını sağlayabilir. Bu nedenle 3-5 yaşları arasında ayrılma anksiyetesi azalacaktır. Gelişimsel olarak daha geciktiklerinden erkek çocuklar yaşıtları olan kızlardan daha fazla anksiyete göstermeye eğilimlidirler. Okula yeni başlayan küçük çocuklarda ayrılma anksiyetesinin görülmesi bir dereceye kadar normaldir. Ayrılma anksiyetesi bozukluğunda, gelişimsel olarak bağlandığı başlıca kişilerden ayrılma ile ilgili uygunsuz ve fazla anksiyete vardır. Araştırmalar en büyük sorunun anneden ayrılma olduğunu bildirmektedir. Araştırmalar 3 tip bağlanma stili olduğunu ortaya koymuştur:
Güvenli Tip: Anne genelde sıcak ve tutarlı davranır, bebeğin gösterdiği ihtiyaçlarına yönelik uyarıları (ağlamak, beden dili vb.) hemen farkında olur. Bu tip bağlanmalarda bebekler aktiftirler. Bu çocuklar her durumda açık bir şekilde bağlanma gerçekleştirmektedirler. Annelerinin varlığıyla belirgin bir şekilde huzur buldukları ve yokluğunda sıkıntı yaşadıkları gözlemlenmiştir. Anneleri tarafından yalnız bırakıldıklarında doğal olarak kısmen huzursuz olmakta ancak panik yaşamadan anneleri ile yakınlık ve temas aramaktadırlar. Tekrar bir araya geldiklerinde kolayca sakinleşmekte ve çevreyi keşfetmeye devam etmektedirler. Okul öncesi dönemde sosyal ve uyumlu çocuklar olarak nitelendirilirler.
Kaçınan Tip: Bu bağlanma tipinde, bebekte bağlanmama ve anneden kaçınma davranışları görülür. Anne nadiren bebeğin duygularına tepki verir ve genelde onun duygularını görmezlikten gelir. Bu tipte annenin davranışları reddedici, öfkeli ve temastan kaçınan niteliktedir. Anne, bebeğin kendisine bağlanmasından rahatsızlık duyabilir ve onun bağımsız olmasını teşvik eder. Bu tip bağlanma geliştirmiş çocukların anneleri ayrılıktan sonra geri dönünce onları coşkulu bir şekilde karşılamadıkları, annelerinden kaçtıkları ve göz ardı etttikleri, kucaktan hoşlanmadıkları görülse de kucaktan indirildiklerinde tepki gösterdikleri, anneleri odadayken de onunla ilişki kurmadan tek başına oynadıkları gözlenmiştir. Bu çocuklar okul öncesi dönemde kızgın, savunmacı ve diğer çocuklardan uzak çocuklar olarak tanımlanırlar.
Kaygılı-Kararsız Tip: Anne belirsiz ve tutarsız davranır. Bu tip bağlanma geliştirmiş çocukların annelerine davranışları gergindir. Anneler bebeğin sinyallerini yanlış değerlendirir ve bebek sık ağlar. Annelerine yakın dururlar buna rağmen korku duymaya devam ederler. Anneleri odadayken annelerinin yakınlığını ararlar ama aynı zamanda kızgın oldukları ve annelerini istemediklerine dair hareketlerde bulundukları, hatta annelerine vurarak ittikleri gözlemlenmiştir. Bu kategorideki bazı çocukların da aşırı pasif oldukları gözlemlenmiştir. Okul öncesi dönemde annesine bağlı ve ondan kopamayan çocuklar olarak tanımlanırlar.
Bağlanma durumlarını yaratan tek bir sebep yoktur; ailenin davranışları, çocuğun özellikleri, aile ve kültür etkili olur.
Okula başlama çocuk için ayrılığın ilkidir. Ayrılma anksiyetesi bozukluğu sebebiyle okul reddi dahil okula devam etme ile ilişkin problemler pediatride artan sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Okula gitmek istemeyen çocuk evde oturmak istiyor ya da okulu sevmiyor değildir; annesinden ayrılmak istemiyordur! "Bu çocuklar annesine kötü birşey olacağından korkarlar, rahatlama ve anksiyetesini yatıştırmak amacıyla evlerine kaçarlar" gözlemi daha sonraları birçok klinik çalışmada gösterilmiştir. Bu gözlemlere dayanarak; bir çok okul reddinde okul korkusunun, gerçekte evden ayrılma korkusu olduğu tarzında şekillenmiştir.
Okul reddini tarifinde; Çocuk; bir kaç aydan, bir yıla kadar sürede okulda bulunmamıştır. Devamsızlık belirgindir. Çoğu zaman aile çocuğu nerede olduğunu bilir. Çocuk, anne ile beraber veya evin yakınında bir yerdedir. Kaytarmanın sebebini anne-baba ve öğretmenler anlayamaz. Çocuk; "okula gitmekten korktuğunu", "öğretmenden korktuğunu" veya "okula niçin gitmek istemediğini bilmediğini" söyleyebilir. Çocuk evde olduğunda mutlu ve kaygısızdır. Okulda mutsuzdur, cezalara rağmen ilk fırsatta eve kaçar. Genellikle ani başlangıçlıdır. Okul reddi olan çocukların; artmış emosyonel problemli ailelerden gelmekte olduğunu, çocukluğunda daha az sıklıkla anne yoksunluğu yaşadıklarını, pasif, bağımlı ve aşırı korunmuş olduklarını tespit etti. Bu çocuklar kaytaran çocuklara oranla okulda başarı ve davranış olarak daha yüksek standart gösteriyorlardı. Bu çocuklarda anksiyete ve depresif semptomlar da dikkati çekmekteydi.
Okul fobisinde iki ana eğilim karşılıklı rol oynar;
1.Okul ile ilişkili kaçınma davranışları
2. Rahat ve güvenliği sağlayacak durumları aktif arama.
Aşağıdaki şekillerde gözlenebilmektedir;
1. Okul gitme öncesi anlaşılmaz şikayetler veya okula gitmede isteksizlik, yalvarma, kapışma ve cezalandırmaya rağmen okula gitmeyi ret etme.
2. Okula gitmek için evden ayrılma vakti geldiğinde, aşırı anksiyetenin ve panik bulgularının gözlenmesi. Çocuk sıklıkla okulda tutulamaz veya yarı yolda geri döner. Anne-baba çocuğu okula götürdüğü zaman, ayrılık anı dramatik bir tabloyu andırır.
3. Erkek ve kız çocuklar eşit oranda etkilenir. Buna karşın prepubertal separasyon semptomları kızlarda daha sık gözlenir.
4. Orta seviyeli ailelerde daha yaygındır.
5. Tetikleyici faktörler şunlar olabilir; kaza, hastalık veya ameliyat geçirme, kamp veya okul için ilk kez evden ayrılma, okul arkadaşının gidişi veya kaybı, çocuğun bağlı olduğu akrabaların hastalığı veya ölümüdür. Bu olaylar çocukta tehdit oluşturur ve anksiyete açığa çıkarır.
6. Semptomlar; iştahsızlık, bulantı, kusma, bayılma, başağrısı, karın ağrısı, anlaşılmaz halsizlik, diare, vücut ağrıları ve taşikardi gibi somatik şikayetlerle maskelenebilir. Şikayetler okul öncesi veya okulda başlayabilir. Fakat eve gelmesini takiben semptomlar çabukca iyileşir. Okul reddi uzun süreli evde devamlı bakım gören kanserli çocuklarda da bildirilmiştir.
Okul korkusu çoğunlukla sinirli bir öğretmen, sınavda başarısızlık korkusu, kabadayı bir arkadaştan korku gibi yüzeydeki bir nedenle açıklanır. Bunlar bazen gerçekte doğrudur. Ancak genelde okul korkusu olarak yanlış adlandırılan bu korkunun kökeninde, duygusal ilişki kurduğu kimselerin veya kendisinin başına birşey gelmesinde ve böylece kendisi için çok önemli bu kişiden ayrılma korkusu vardır. Korku duygusu gerçekte bir ayrılma anksiyetesidir. Okul çocuğu veya ergen normalde 24 aylık bebeklerin korkusunu yaşamaktadır
Uzm. Psk. Nevin IŞIK