• Ekol Psikoloji
ÖZEL EKOL AİLE DANIŞMANLIĞI MERKEZİ

YETİŞKİNLERDE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK ?


DEPRESYON
İKİ UÇLU DUYGU DURUM BOZUKLUĞU
FOBİLER
PANİK BOZUKLUĞU
OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK
YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU
TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU
SOMATOFORM BOZUKLUKLAR
PARANOİD BOZUKLUK
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
YEME BOZUKLUKLARI
NÖROPSİKOLOJİ
EPİLEPSİ
DEMANS
ALZEHİMER
PARKİNSON
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞU
UYKU BOZUKLUKLARI

DEPRESYON

Depresyon, mutsuzluk, hayata karşı ilgi ve yaşama isteğinin azalması, değersizlik ve umutsuzluk duyguları ile karakterize bir hastalıktır. Zaman zaman herkesin hissedebileceği geçici mutsuzluktur durumlarını tanımlamak için de kullanılmaktadır. Ancak daha kalıcı ve uzun süreli depresif ruh hali günlük aktiviteleri ve sosyal hayatı etkilediği için önemli ve bazen de umutsuzluk ve değersizlik duyguları ile beraber ölüm düşüncelerini doğurduğu için tehlikelidir.
Yaş, cinsiyet ve sosyo-ekonomik duruma bakmaksızın her bireyde görülebilir. Belirtilerinden bazıları;

  • Huzursuzluk,
  • Hayattan zevk almama,
  • Mutsuzluk,
  • Gün içinde kendini yorgun hissetme,
  • Dikkat ve hafıza bozuklukları,
  • İştah bozukluğu (azalma veya çoğalma),
  • Uyku bozukluğu (az ya da çok uyuma),
  • Yerinde duramama ya da içe kapanma,

Duygu, düşünce ve davranışların değişmesi nedeniyle, günlük hayatı devam ettirmede yetersizlik, iş yaşantısının aksaması sosyal problemlere neden olabildiği için geç kalmadan tedavi başlanmalıdır.
Bazen görünür bir hayat olayı bu hastalığa neden olurken bazen de nedeni anlamak kolay olmayabilir Genetik faktörlerin neden olduğu depresyonların yanında yaşanan streslerle baş etmede yetersizlik depresyon yaşamamıza neden olabilir.
Depresyon bir kişilik zayıflığı ya da güçsüzlük olarak değerlendirilmemeli, tedavisi mümkün ve tamamen iyileşme ile sonuçlanan bir hastalık olduğu unutulmamalı. İlaç tedavisi ile depresyonu kontrol altına alıp tedavi ederken psikoterapi ile de stresle başa çıkma ve depresyondan korunma yolları geliştirilmelidir.

Panik atak sıklığı günde birkaç kere olabildiği gibi ayda ya da yılda bir kez de olabilir.Panik atak belirli aralıklarla ortaya çıkmaya başlarsa ve nöbet olmayan zamanlarda da nöbet geçirme korkusu yaşanırsa panik bozukluk tanısı konur.
Panik atak tedavi edilen bir hastalıktır. İlaç tedavisi yanında psikoterapi uygulanırsa tekrarı engellenebilir.

Ayrıca aşağıdaki şu korkular ve negatif düşünceler de görülebilir

  • Kalp krizi geçiriyorum,
  • Tıkanıyorum, galiba öleceğim,
  • Nefes alamıyorum,
  • Kontrolümü kaybetmek üzereyim,
  • Ölmek üzereyim,
  • Beyin kanaması geçirmek üzereyim felç, olabilirim,
  • Aklımı kaybetmek üzereyim.

İKİ UÇLU DUYGU DURUM BOZUKLUĞU

Adından da anlaşılacağı gibi iki uçlu duygu durumdur. Burada iki uçtan kastedilen, bir dönem kişi mani epizodundayken, başka bir dönemde depresif epizoda geçebilir. Bu dönemlerin süreleri belirsizdir. Manik dönemde kişi savurgan, öfkeli, öforik, aşırı canlı ve renkli bir görüntü sergileyebilir. Tam tersine olan depresif dönemde kişide belirgin bir yavaşlama görülür. Bu dönemde kişide isteksizlik, ilgi azlığı görülür. Tedavisinde farmakoterapi ve psikoterapilerden yararlanılır.

FOBİLER

Herhangi bir durum veya nesne karşısında kişinin yoğun kaygı ve korku duyması bu bozukluğun temel belirtisidir. Bu durum veya nesne normalde korku hissini ortaya çıkaracak nitelikte olmasa da kişide kaygı, endişe tepkileri görülür. Durum/nesne ile karşılaşma ve/veya karşılaşma beklentisi bu tepkileri tetikler. Yani kişinin korku duyduğu nesne etrafında olmasa da, onunla karşılaşma ihtimali ile endişeleri devam eder. Korkunun anlamsız olduğunu bilir, yine de o durum/nesne ile karşılaşma ihtimallerinden kaçınır. Bu ihtimallerden kaçındığı sürece korku tepkileri ortaya çıkmaz (sadece beklenti endişesi yaşanabilir, bu da gerçek durumla karşı karşıya kalındığı zamanki yoğunlukta endişe, kaygı yaratmaz). Bu tepkilerin ortaya çıktığı sürede ise kişinin günlük faaliyetlerini, toplumsal işlevselliğini veya kişilerarası ilişkilerini etkileyecek yoğunlukta korku ve endişe görülür.

Fobiye sebepler olanlar arasında; Hayvanlar(örümcek, köpek .), toplum içinde yaşanan durumlar(sosyal fobi),doğal çevre olayları(fırtına, yüksek yerler...) kan, yara görme, açık alanlar(agorafobi), herhangi bir durum(karanlık, uçak, asansör, araba kullanma.)gibi durumlar ve nesneler yer alır. Kaygı için ilaç yardımıyla tedavi uygulanır. Bunun dışında psikoterapilerle fobik durumların etkisi azaltılır, korkunun kaynağındaki sebep araştırılması fobiler tedavi etmen yollarından biridir.

PANİK BOZUKLUĞU

Panik atak,aniden başlayan ve tekrarlayabilen,belirli aralıklarla gelen ve bir süre devam edip sonlanan şiddetli yüksek endişe ve korku nöbetleridir.
Görünürde bir sebep olmadan başlayabilir ve çoğu zaman birkaç dakika sürer ve nadiren de sonlanması saatler alabilir.Her yaşta görülebilir.
Aşağıdaki kriterlerden 4 ya da daha fazlasının olması tanı koydurucudur.

  • Nefes darlığı,
  • Yüzde kızarma ve sıcaklık hissi,
  • Başdönmesi,
  • Ağız kuruluğu soğuk ve ıslak eller,
  • Terleme,
  • Vücutta uyuşmalar ve his kaybı,
  • Sıklıkla ölüm korkusu,
  • Aklını kaybetme korkusu ya da kontrol kaybı duygusu,
  • Kalp çarpıntısı,
  • Karın bölgesinde huzursuzluk ve bulantı,
  • Denge kaybı ve sendeleme,
  • Göğüs ağrısı ve kalp krizi geçirme endişesi,
  • Çevreyi ve kendini algılamada bozulmalar,

Panik atak sıklığı günde birkaç kere olabildiği gibi ayda ya da yılda bir kez de olabilir.Panik atak belirli aralıklarla ortaya çıkmaya başlarsa ve nöbet olmayan zamanlarda da nöbet geçirme korkusu yaşanırsa panik bozukluk tanısı konur.
Panik atak tedavi edilen bir hastalıktır. İlaç tedavisi yanında psikoterapi uygulanırsa tekrarı engellenebilir.
Ayrıca aşağıdaki şu korkular ve negatif düşünceler de görülebilir.

  • Kalp krizi geçiriyorum,
  • Tıkanıyorum, galiba öleceğim,
  • Nefes alamıyorum,
  • Kontrolümü kaybetmek üzereyim,
  • Ölmek üzereyim,
  • Beyin kanaması geçirmek üzereyim, felç olabilirim,
  • Aklımı kaybetmek üzereyim.

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK

OCD, anksiyete bozuklukları sınıfında yer alan bir hastalıktır.Halk arasında takıntılı, saplantılı olmak şeklinde bilinir.

Günlük hayatımızda pek çoğumuzun bazı takıntıları vardır. Batıl inançları vardır. Aslında doğru olmadığını bildiğimiz halde bazı düşüncelerden kendimizi uzaklaştırmaya gücümüz yetmez.Her takıntılı insan hasta demek değildir tabii ki. Ancak hayatı aksatmaya ve zorlaştırmaya başladığı zaman tedavi gerektirir. Takıntılı saplantılı hastalık olarak bilinen bu hastalıkta kişi farklı ve anlamsız düşünceler içine girer. Kafasından atmaya çalıştığı halde atamadığı düşünceler kişinin günlük hayatını bozar.Ya da devamlı tekrarlanan ve kendimizi yapmaktan alıkoyamadığımız bazı davranışlar vardır. Mesela temiz olduğu halde ellerimizi tekrar tekrar yıkamak, evden çıkarken kapıyı kapattığımızdan emin olamayıp bir kaç kez kontrol etmek , pencere kapı kontrollerini çok sıklıkla yapmak bunlardan bazılarıdır.

Bu hastalık toplumda %2-3 oranında görülse de aslında tedaviye başvurma güçlüğü nedeniyle daha sık olduğu söylenebilir. Kişiye uzun bir süre yaptıkları normal  geldiği ve kişi yaşadıklarını bir hastalık olarak düşünmediği için tedaviye başvuru çok gecikebilmektedir. Çoğu zaman artık iş, ev ve sosyal hayatın çok aksadığı farkedildiğinde tedaviye başvurulmaktadır.Çocukluktan yaşlılığa kadar her yaşta ortaya çıkabilmektedir. Tedaviye başvuru yaşı ortalama 40 yaşlarıdır.

Belirtiler:

Obsesyonlar(takıntılar): Zihnimizden atmaya çalıştığımız halde atamadığımız düşüncelerdir.Anlamsız olduğunu bilmemize rağmen düşünmekten kendimize engel olamayız.

  • Kirlenme düşünceleri
  • Kişinin kendisine ya da sevdiklerinin başına kötü şeyler geleceği korkuları
  • Kontrolü kaybetme korkuları
  • Dini ve ahlaki değerlere aykırı düşünceler


Kompülsiyonlar:Hastalar obsesif düşüncelerinin yarattığı başa çıkılamayan endişeden kurtulmak için bazı başka düşünce ve davranış kalıpları üretirler. Amaç kaygı azaltılmasıdır.Bazıları,

  • Çok el yıkama, devamlı evi temizleme, banyoda çok uzun süreler belki 1-2 saat kalmak,
  • Yolda yürürken belirli bir çizgide yürüme, Bir yerden 2 kez geçmek,
  • Sayma kompülsiyonları. 

Tedavi:İlaç tedavisi  gereklidir. Ancak psikoterapinin, tedavideki yeri de çok önemlidir.Yaşanılan takıntıların normal olmadığı, düzeltilmediği taktirde ilerlemenin durdurulamayacağı konusunda hasta ikna edilmelidir. Hastaya güven vermek ve ikna etmek özellikle bu hastalıkta çok önemlidir.


YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU

Anksiyete her an kötü bir şey olacakmış hissi yaşamaktır. Anksiyete her zaman yaşanıyor, herhangi bir kişiye, olaya ya da duruma bağlı olarak ortaya çıkmıyor ise yaygın anksiyete bozukluğundan söz edilir.

Görülme sıklığı %3-6 dır. Kadınlarda erkeklere göre 2 kat daha fazla görülür.Başlama yaşı genellikle yirmili yaşladır.Yaşlılıkta da en sık görülen kaygı bozukluğudur. Bu dönemde tedaviye başlanması prognozun iyi olması açısındanve hastalığın derinleşmesinin önlenmesi açısından önemlidir.

Hastalığın ortaya çıkmasında genetik faktörlerin rolü olduğu, gelişme sürecinde yapılan hataların ve bunlar sonucunda stresli hayat olayları ile başa çıkmada zorlukların  beyin kimyasında bozuklukların ortaya çıkmasına neden olduğu bilinmektedir.Stresli olaylarla belirtiler alevlenmektedir. 

Belirtiler: En az 6 ay süreyle devam eden ve hemen her gün devam eden endişe ve üzüntü  belirtileri vardır.

  • Huzursuzluk ve endişe hali
  • Kolay yorulma
  • Düşüncelerini yoğunlaştırmada zorluk çekme ya da zihnin durmuş gibi olduğunu sanma,
  • İrritabilite
  • Kas gerginliği
  • Uyku bozukluğu (uykuya dalmakta bozukluk ya da devam ettirmekte zorluk söz konusudur)

Tüm bu belirtiler, kişide vücut ağrıları, uyuşmalar, kalp damar sistemi belirtileri(göğüs ağrısı, kalp çarpıntısı), mide barsak sistemi belirtileri(ağız kuruluğu, sindirim bozuklukları, bulantı ), nefes alma zorluğu, cinsel işlev bozuklukları( cinsel isteksizlik, adet bozuklukları, erkeklerde sertleşme ve boşalma sorunları ),  sese ve gürültüye hassasiyet, kulak çınlamaları gibi belirtiler eşlik edebilir.

Anksiyete ve üzüntü hali  yaşanılan stresin çok yüksek olması kişinin toplumsal ve mesleki alanlardaki işlevsellikte ciddi bozulmalar yaşamasına neden olur.

Halk arasında "evhamlı" olarak tanımlanır bu hastalar. Günlük olağan işlerde, yola çıkarken, işte yaşadıkları problemlerde, ev içinde yaşanan günlük problemlerde olması gerekenden çok daha fazla sıkıntı yaşarlar. Bu sıkıntı ile başa çıkamayacaklarını düşündükleri için kaçınmalara ve  ertelemelere başlarlar. Sorunları çözmede başarısız olmaya başlarlar. Bu davranışları nedeniyle iş, sosyal, hatta günlük hayat çok büyük aksamalara uğrar. Bu hastalık kişiyi sosyal hayattan uzaklaştırır.

Bu nedenledir ki tedaviye başvuru oranı diğer hastalıklardan daha fazladır.

Tedavi: Hastalığın tedavisinde iyi bir iletişim kurmak, güven sağlamak çok önemlidir. İlaç tedavisi ve beraberinde psikoterapötik yaklaşım tedavinin başarısı açısından önemlidir.

İlaç tedavisi yaklaşık bir yıl kadar devam etmelidir. Kısa süren tedavilerde nüks ihtimalinin daha yüksek olduğu yapılan araştırmalarda özellikle belirtilmektedir.

Psikoterapi, kişinin hayatındaki aksamaları düzeltmek, stresli olaylarla başa çıkmayı öğretmek açısından önemlidir.


TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU

Travma, kişinin ölüm, ölüm tehdidi, ağır yaralanma, bedenine, psikolojisine ciddi tehdit durumlarından birine maruz kalmış veya bu durumlara tanık olma sonrası yaşanan sendromdur. Kişi yaşadığı olay sonucunda aşırı korku, dehşet, çaresizlik hissedebilir. Travma Sonrası Stres Bozukluğunda kişi yaşadığı olayı kendi isteği dışında tekrar tekrar hatırlar, rüyasında görür. Hatırlama istemese de hatırlaması, yoğun sıkıntıya sebep olmaktadır. Olay sanki tekrar olacakmış gibi sürekli psikolojik sıkıntı duymanın yanı sıra, bu durumun yarattığı kaygı nedeniyle kalp çarpıntısı, terleme gibi bedensel tepkiler de görülür. Travmaya sebep olan olayı hatırlatan herhangi bir unsurdan kaçınma olayın bir kısmını hatırlayamama, güvensizlik duygusunun gelişmesiyle insanlardan uzaklaşma, bazı duyguların hissedilmesinde azalma, çaresizlik, umutsuzluk, bu sıkıntıların sonucunda oluşan uykularda dengesizlik, aşırı irkilme, sinir kontrolsüzlüğü de belirtiler arasındadır. Travma yaşandıktan sonra en kısa sürede yardım alınmasıyla tedaviye hemen başlanması kişinin sıkıntısının çok derinleşmeden azalmasını sağlar. İlaçlar bunaltının azalması ve bedensel sıkıntıların giderilmesinde yardımcı olurken, psikoterapiler sayesinde travma sonrası oluşabilecek muhtemel depresyona engel olunabilir. Ayrıca terapilerle kaygı, çaresizlik duygularının yarattığı sıkıntı azalır.

SOMATOFORM BOZUKLUKLAR

Kişinin bedeninde bir ya da birden fazla bölümünde şiddetli ağrı şikâyetleri olması temel belirtidir. Bu ağrıların ortaya çıkmasında, artmasında psikolojik etmenler en önemli rolü oynar. Kişinin yaşadığı gerçek bir ağrı olması sebebiyle, hayatını devam ettirmesinde, uyum göstermesinde olumsuz etkiler görülür. Bu ağrılar başka bir hastalıkla açıklanamaz, organik sebepleri yoktur. Bu sebeple psikoterapilerle tedavi uygulanırken, ağrıları hafifletmek için ilaçlarla desteklenir.

Konversiyon bozukluğu
Kişinin bedeninde bir ya da birden fazla bölümünde şiddetli ağrı şikâyetleri olması temel belirtidir. Bu ağrıların ortaya çıkmasında, artmasında psikolojik etmenler en önemli rolü oynar. Kişinin yaşadığı gerçek bir ağrı olması sebebiyle, hayatını devam ettirmesinde, uyum göstermesinde olumsuz etkiler görülür. Bu ağrılar başka bir hastalıkla açıklanamaz, organik sebepleri yoktur. Bu sebeple psikoterapilerle tedavi uygulanırken, ağrıları hafifletmek için ilaçlarla desteklenir.

Hipokondriyazis
Kişinin ciddi seviyede bir hastalığı olan korkusu söz konusudur. Bedeninde meydana gelen herhangi bir değişiklik meydana gelmesiyle, bu değişikliği hemen bir hastalığa yorar. Hiç bir hastalığın olmadığı tıbbi tetkiklerle kanıtlansa bile, kişi rahatlamaz ve hastalık kuşkuları devam eder. Sürekli bedenle ilgili uğraşlar ve kaygılar, kişiyi dış dünyadan alıkoyabilir, kişi kendisiyle, bedeniyle aşırı ilgilenmeye başlayabilir. Neticede toplumsal uyum zarar görebilir. Sadece psikoterapilerle tedavi edilebilir ve içgörünün gelişmesiyle bedensel kuşkular azalır.

Vücut dismorfik bozukluk
Kişinin beden görünümünden sürekli memnuniyetsizliği, estetik kaygıları olması ve fiziki görünümünde gerçekte olmayan kusurlar bulup, bu durumdan sıkıntı duyması bu bozukluğun özelliğidir. Özellikle ergenlikte başlayan bu Vücut Dismorfik Bozukluk'ta kişi kendi bedenini kabul etmez. Bedeniyle yoğun uğraş sonucunda çevreyle olan iletişiminde hem zaman hem de kalite açısından azalma olur. Psikoterapi ile beden hakkındaki uyumsuz düşüncelerini çalışarak tedavi sağlanır.


PARANOİD BOZUKLUK

Paranoya başlı başına psikiyatrik bir hastalık olmaktan daha çok belli bir takım psikiyatrik tablolarda sıkça karşılaşılan bir sendromdur. Paranoyalar tamamen psikolojik olabileceği gibi organik kaynaklı da olabilirler. Paranoya sendromu olan hastalar gerçekle ve gerçek hayatla uyumlu olmayan bir algısal yanılma içerisindedirler. Bu hastaların gerçeklik algıları bozulmuştur.Bu sanrılar çoğunlukla kendisini çok üstün biri zannetme, büyük bir devlet adamı veya din adamı zannetme şeklinde görülmektedir. Hasta bu düşünceye tamamen inanmıştır ve kendisini zannettiği kişi gibi davranır. Bütün yaşamını bu şekilde yaşayabilir. Genellikle 30 yaşlarından sonra başlar ve süregelen olabilir. Hastanın paranoid sanrıları aynı zamanda herkesin ona aşık olduğu, veya aşırı kıskançlık şeklinde de kendini gösterebilir. Bunun yanı sıra hasta aynı zamanda insanların sürekli ona zarar vereceğini, birileri tarafından izlenip takip edildiğini ve öldürülmek istendiği sanrılarına da sahip olabilir.
Paranoid durumlar bundan farklı olarak paranoid kişilik yapısı ve paranoid şizofreni tablolarında karşımıza çıkar.

Paranoid kişilik yapısında kişinin paranoid tabloya uyacak bir kişilik yapısı vardır. Aşırı kıskançlık, şüphecilik, insanlardan kuşku duyma, güvensizlik, gururluluk ve kendilerini başaklarından üstün görme gibi özelliklere sahiptir. Bütün kişilik bozukluklarında olduğu gibi paranoid kişilik bozukluğunda da kişinin içgörüsü yoktur. Kendi davranışlarında olumsuz bir taraf görmez. Bu şekilde görülen davranışlarıyla yaşamını sürdürür.
Paranoid şizofrenide kişide paranoid sanrılarla beraber şizofreninin diğer bütün özellikleri ve semptomları vardır.(Bknz:şizofreni)

KİŞİLİK BOZUKLUKLARI

Bir şikayet sonucu kişilik bozukluğu tanısı konması için kişinin davranışlarında, algılarında, duygularında kişiler arası işlevsellik veya dürtü kontrolünde problem yaşıyor olması gerekir. Bu problemler kişinin mesleki hayatına, ikili ilişkilerine, aile ilişkilerin verimsizlik olarak yansır. Bu davranışlar süreklilik gösterir, bütün hayatlarına ve bakış açılarına yayılır.

PARANOİD KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Genellikle genç yetişkinlikte başlayan bu kişilik bozukluğunda kişi etrafa sürekli şüpheyle bakan, başka kişilerin davranışlarına ve düşüncelerine güvenmeyen ve art niyetli olduklarını düşünen bireyler haline gelmişlerdir.İnsanlara karşı kuşkucu ve güvensiz oldukları için, ilişkilerde ve mesleki yaşamlarında problem yaşarlar.Bunun sonucunda ise öfkeli ve saldırgan tepkilerde bulunabilirler.

ŞİZOİD KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Şizoid olarak tanımlanan bir kişiler çevreden uzaklaşma, ilişkilerden kopma, ilişkilerde duygusal kısırlık, zevk alamama, topluma uyum gösterememe davranışları gösterirler. İlişkileri olsa bile yüzeyseldir, sır paylaşmazlar ve duyguları da tekdüze olur.

ŞİZOTİPAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Bu bozuklukta, kişiler arası ilişkilerde yaşanan zorluklara artı olarak, algıda farklılaşma ve davranışlarda garipleşmeler görülmektedir. Toplumda görülmeyen garip fikirler ve inanışlara sahip olurlar. Örneğin büyüsel düşünceler, abartılı batıl inançlar, gaipten haberler gelmesi, altıncı his yoğunlukla görülür. Garip düşünüş biçimi ve konuşma, kuşkuculuk, duygulanımda kısırlık, ilişkilerde sığlık, sır vermeme de görülür. Paranoid korkular ve toplumsal sıkıntı da yaşarlar.

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Başkalarının haklarına saygı duymayan ve saldırıda bulunan, toplumsal kurallara ısrarla uymayan ve uyma gerekliliğine inanmayan kişilerdir. Bu davranışlar içinde yalan söyleme, içki içme, aldatma, sadece kendi zevki için başkalarını kandırma, sürekli kavga etme görülür. Dürtüsellerdir, sinirli ve öfkeli kişilerdir. Bir mesleği idame ettiremezler. Yaptıkları hatalı davranışları kabul etmedikleri gibi kendilerine göre mantıklı açıklamaları vardır.

BORDERLİNE(SINIR) KİŞLİK BOZUKLUĞU
Sınır kişilik bozukluğu olan kişilerde en açıkça görülen durum tutarsızlıktır. Kişiler arası ilişkilerde, benlik algılarında açık bir iki uçluluk vardır. Abartı tepkiler vererek ya çok överler en tepeye koyarlar ama sonra yerin dibine sokarlar ve tutarsız bir tutum sergilerler. Dürtüsellerdir ve bu kendilerine zarar verme ihtimalini yükseltir. Sinirli, uyumsuz davranışlarda bulunurlar. Öfke kontrolünde problem yaşarlar ve dolayısıyla sık sık kavgalara girerler. Duygularında tepkisellerdir ve duruma uygun olmayan tepkiler gösterirler.

HİSTRİONİK KİŞİLİK BOZUKLUK
Histrionikler aşırı duygusal ve sürekli ilgi odağı olma ihtiyacı olan kişilerdir. İlgi kendi üstlerinde olmadığı zaman huzursuz olurlar. Cinsel yönden baştan çıkarıcı davranışlar görülür. Başkalarıyla iletişimleri hep kendileri merkezde olmak suretiyle gelişir. Duygularında ise bir sabitlik sağlanamayabilir. Dış görünüşlerine çok önem verirler ve çok abartılı giyim sergileyebilirler. Başkalarını sürekli etkilemeye çalışırlar fakat konuşmalar ve ilişkiler yüzeysel kalır, cinsellik ön plana çıkar. Abartılı ve gösterişli davranışlar fakat yapmacıklardır. Çevresindeki kişilerden çabuk etkilenirle ve davranışlarını ona göre değiştirirler, bu içtensizlik ve yapmacıklık toplumsal ilişkilerinde süresizlik ve sorunlara sebep olur.

NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Narsist kişilerde abartılı üstünlük duygusu, ve sürekli beğenilme isteği en belirgin semptomdur.Bu kişiler arası ilişkilerde sığdırlar, empati kuramazlar. Başkalarının duygularıyla ilgilenmezler. Kendilerinden önemli şey yoktur onlar için. Kendilerini davranışlarını ve yeteneklerini abartırlar, her ne kadar abartılacak bir durum olmasa da. Dış görünüşleri, zekâları üstün niteliktedir. Biricik olduklarını ve eşi benzeri olmadıklarını düşünürler. Bu kadar üstün oldukları için özel davranılması gerektiğini, kendisine sürekli ayrıcalık tanınması gerektiğine inanırlar. Bu da toplumsal uyumsuzluğa sebep olur çünkü topluma uymaktansa toplumun kendisine göre hareket etmesinin hakkı olduğunu savunur. Küstah ve kendini beğenmiş tavırlar içerisinde başkalarını kendi çıkarları için kullanırlar.

ÇEKİNGEN KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Bu kişilik bozukluğunda kişiler, kendilerinde yetersizlik ve eleştiriye aşırı duyarlılık gösterirler. Dışlanılmak, olumsuz eleştirilmek, yanlış yapmak ve bunun gibi duygular aşırı kaygı yaratır ve bu gibi durumlara sebep olacak ortamlardan kaçınırlar. Alay edileceği korkusuyla da ilişkilere girmemeyi tercih ederler. Kendisini yeteneksiz ve işe yaramaz olarak gördüğü için çevresinin de öyle algıladığını düşünür. Başkalarının böyle düşünmesi de onları mutsuz eder ve buna kafayı takarlar.

BAĞIMLI KİŞLİK BOZUKLUĞU
Bağımlı kişilik bozukluğunda, kişiler yoğun bir ayrılma korkusu yaşarlar. Bu nedenle de sürekli birileri ona baksın isterler. Sürekli çevresinin söylemleriyle hayatına şekil verir bu da tek başına karar alamamasını gösterir. Sorumluluk almaktan kaçarlar bu nedenle kendileriyle ilgili bir durumda bile başkalarına bel bağlarlar. Çevresindeki insanlara bağımlı oldukları için bir konuşma esnasında ters görüş bildirmekten çekinirler, çünkü desteklerini kaybetme korkusu vardır. Başkalarını kaybetmemek için, kendilerini rahatsız edecek davranışlarda bile bulunabilirler.

OBSESİF KOMPÜLSİF KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Aşırı düzenli, mükemmeliyetçi, kontrolü sürekli ellerinde tutmak isteyen kişilerdir. Sürekli ayrıntılara takılırlar, öyle ki yaptıkları işin gecikmesine sebep olur. kendilerini sürekli işlerine verirler, çünkü mükemmel olmak gerekliliğine inanırlar. Bu detaycılık ve mükemmel olma çabası o kadar vakitlerini alır ki, çevrelerindeki kişilerle ilişkilerine vakit ayıramazlar. Esnek kişiler değillerdir ve katı fikirleri vardır. Ahlak ve vicdan konuları çok önem taşır ve çok katı düşünce biçimleri vardır. Her konuda tutumludurlar, hatta para konusunda (çevresine karışacak kadar) cimri olabilirler.


YEME BOZUKLUKLARI

Yeme bozuklukları psikiyatride kendini iki başlıca hastalık olarak göstermektedir.
1)Anoreksiya Nevroza
2)Bulimia Nevroza

1)Anoreksiya Nevroza
Anoreksiya Nevroza kilo almaktan, şişmanlamaktan aşırı derecede korkan ve bu yüzden de kişinin kendi isteğiyle, bilinçli olarak aşırı zayıf kalma çabalarıyla kendini gösteren bir rahatsızlıktır.Genellikle ergenlik dönemi başladıktan sonra, gençlik döneminde ortaya çıkar.

Belirtileri nelerdir?
Bu hastalığa yakalanan kişilerde öncelikle gözümüze çarpan şey aşırı derecede zayıf olmalarıdır. Fakat bu kişiler kendilerini buna rağmen kilolu hissederler ve bu yüzden az bile olsa yiyecekleri besinlerin kendilerini daha da şişmanlatacağını düşünürler.Zayıf kalmak için çok az besin değeri olan yiyecekleri seçmeye, iştahlarını kapamaları için ilaçlar kullanmaya, çok hareket etmeye ve yediklerini kusmaya çalışırlar. Aneroksiya Nevroza hastalığı ilerleyen dönemlerde kişinin yaşamını ve psikolojik yaşantısının yanında fiziksel olarak da hayatını tehdit etmeye başlar. Yaşam kalitesi düşen hasta aynı zamanda yetersiz beslenmekten dolayı vücudunda vitamin ve mineral eksikliği, protein kaybı bunun yanında vücudun elektrolit sıvı dengesinin yitimi söz konusudur. Bu şekilde fark edilen hastaya derhal müdahale edilmesi gerekmektedir.

Tedavisi nedir?
Anoreksiya Nevroza hastalığı olan kişilerde öncelikle fiziksel olarak müdahale gerekir. Gerekli laboratuar ve fizik muayeneleri yapılmalıdır. Bu durumdaki hastaya genellikle hekim tarafından ilaç verilir. Fakat bunun yanı sıra bilişsel-davranışçı sağaltım ilkelerine uygun olarak psikoterapiyle destek olunmalı ve hastalığın altında yatan psikolojik sorunlar tesbit edilip hastaya içgörü kazandırılıp altta yatan faktörlerin araştırılması gerekir.

2)Bulimiya Nevroza
Bulimia Nevroza da aynı şekilde bir yeme bozukluğudur.Bu hastalık aynı zamanda aşırı yeme hastalığı olarak da bilinir. Bu hastalığa yakalanan kişiler belli bir dönem, şişmanlama, kilo alma korkuları olmalarına rağmen kendilerini yemekten alıkoyamazlar.
Belirtileri
Bu aşırı yeme dönemlerinden sonra hissettikleri suçluluk duygusuyla yediklerini çeşitli yöntemlerle çıkarmaya çalışırlar. Çoğunlukla bunu istemli olarak kusma şeklinde yaparlar, bunun yanı sıra söktürücü ilaçlar ve iştah kesici ilaçlar kullanırlar ve anoreksiya Nevroza hastalığında olduğu gibi kilolarından şikayet ederler ve kendi beden imgelerini sevmezler. Bu hastalar anoreksiya Nevroza hastalığında olduğu gibi çok zayıf görünümlü olmayabilirler. Hastalarda sürekli olarak yemek yeme ve yememe arasında bir kararsızlık vardır. Fakat çoğunlukla yemek yeme tutkuları ağır basar. Yapılan araştırmalara göre bu hastalıkla beraber aynı zamanda kişide depresyon, obsesif-kompülsif bozukluk, fobi ve panik bozukluk da görülebilmektedir.

Tedavisi nedir?
Bu hastalığa yakalan kişilerin çoğu ayakta tedaviden yararlanabilirler.Fiziksel ve laboratuar bulgular mutlaka sağlanır ve hekim tarafından ilaç verilir. Bunun yanında anoreksiya Nevrozada olduğu gibi yine psikoterapi uygulanmalıdır.Bu hastaların öyküleri incelendiği zaman çoğunlukla travmatik bir olayla karşılaşılması, bu geçmişte yaşanmış travmaların çözümlenmesi gerektiğini aklımıza getirir.


NÖROPSİKOLOJİ

Beynimizin işleyişi ve ruhsal sağlığımız arasında doğrudan bir bağlantı vardır.Bu ikisi arasındaki denge dışa vuran davranışlarımıza da yansır.Zihinsel süreçlerimiz, kognitif (bilişsel) fonksiyonlarımız belli bir noktada günlük yaşantımızda,iş hayatımızda, sosyal çevremizde yaşadığımız olumlu ve olumsuz olaylarla ilgili olabilir.Nöropsikoloji çeşitli nedenlerden dolayı oluşan hasarlar sonucu zihnimizde,bilişsel süreç ve davranışlarımızda oluşan değişiklikleri ortaya koyan bilim dalıdır.Amaç, ortaya çıkan değişikliklerin gerçekten bedensel veya organik etkenlerden kaynaklanıp kaynaklanmadığını belirlemektir.

Nöropsikolojik Değerlendirme
Nöropsikoloji konusunda yararlandığımız etkili yöntemlerden biri nöropsikolojik değerlendirmedir. Çocuklarda gözlemlediğimiz davranış bozuklukları, gelişim sorunları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu bunun yanı sıra yetişkinlerde yaşanan bilişsel bozukluklar, yaşlılıkla beraber kaybolmaya, gerilemeye başlayan zihinsel işlevler, psikiyatrik hastalıklar nöropsikolojik değerlendirmenin konuları arasına girmektedir. Hastalıkların erken tanısında, tedavisinde, ilaç tedavisinin gerekli olup olmadığını anlamak, tedavi öncesi ve sonrasındaki farklılıkları saptamak, Parkinson, epilepsi gibi nörolojik hastalıklardaki yıkımları saptayabilmek,seviyesini tespit etmek, Alzheimer, demans gibi zamanla beyinde yıkım oluşturan hastalıklar ve dil becerileri,konuşma yetisi ile ilgili olarak da uygulanan nöropsikolojik testler bizlere ve danışanlara oldukça yararlı bilgiler vermektedir.


EPİLEPSİ

Epilepsi merkezi sinir sistemi nöronlarının anormal biyoelektrik deşarjlarına bağlı olarak başlıca motor, duyu ve şuur bozukluklarına yol açan ve en sık rastlanan nörolojik hastalıklardan biridir.

Epilepsinin nöropsikolojiyle ilgisi nedir?

Bu konuyla ilgili olarak 2 adet görüş yaygındır. Bu görüşlere göre epilepsili olan çocuklar epilepsili olmayan çocuklara göre daha düşük bir zeka veya entelektüel kapasiteye sahiptirler. Fakat yapılan araştırmalarla birlikte bunun etkili bir görüş olmadığı sonucuna varılmıştır. Görüşlerden diğeri ise epilepsi ile beraber yaşanan sürekli nöbetlerle birlikte kişilerin kognitif fonksiyonlarında bir gerileme meydana geldiğidir.

Epilepside nöropsikolojik değerlendirme niçin gereklidir?

Bu şekilde epilepsi hastalarında kullanılan antiepileptik ilaçların ne tür etkileri olduğu anlaşılabilir. Ayrıca epilepsi cerrahisi öncesi ve sonrasındaki nöropsikolojik farklılıkları saptayarak görüntüleme yöntemleri ile elde edilen bulgulara katkı sağlamak, psikiyatrik ve psikososyal sorunları saptayabilmek için önemlidirler.Epilepside en çok etkilenen fonksiyonlar hafıza(bellek) ve dildir.


DEMANS

1)Demans ile ilgili bilgiler:

A) Demans tek başına bir hastalık olmaktan daha çok, birçok hastalıkla ilişkisi olan semptomların birleşimidir.

B) Demanstaki en belirgin bulgular kısa ve uzun süreli bellekteki bozulma, soyut düşünmede gerileme, yargılama (muhakeme) bozukluğu ve daha yüksek kortikal fonksiyonlarda ve kişilikte gözlemlenen değişimlerdir.

C) Demans normal entelektüel fonksiyonlardaki yaşlanma ile ilişkili olan gerileme ve bozuklukla eşanlamlı değildir.

D) Demans tanısı, hastadaki yıkım onun günlük aktivitelerini ve iş yaşamını belirgin derecede etkileyecek düzeyde oluncaya kadar konulamaz.

E) Demansın gelişimine bakıldığında DSM-III'de gösterildiği gibi büyük ölçüde organik bozukluk saptanır.

  • Alzheimer Tipi Primer Dejeneratif Demans
  • Vasküler Hastalıklar
  • Enfeksiyonlar
  • Beyin Travması
  • Toksik Metabolik Hastalıklar
  • Normal-basınçlı Hidrosefali
  • Nörolojik Hastalıklar

F) 65 yaşın üzerindeki kişilerin 1.3%-6.2%' sinde yaygın demans, 2.6%-15.4%'ünde ise hafif demans görülmektedir.

  • Bu bulgulara bakarak demasın yaygınlığı ve sıklığının yaşla ilişkili olduğu söylenebilmektedir.(70-79 yaş arasında 80%)
  • Demans hastalarının yaklaşık 50%'sinde Alzheimer'da görülmektedir.

G) Risk Faktörleri: Demans daha çok yaşlılarda ortaya çıkmasına rağmen, IQ'nün stabil bir hale geldiği dönemden itibaren gelişebilmektedir (3-4 yaş). Buna rağmen 4 yaşındaki entelektüel ve adaptif fonksiyonlarında bozukluk görülen ve kronik nörolojik hastalığı olan bir çocukta hem demans hem de retardasyon olduğu söylenmektedir.

H) Demansın seyri kesin belirgin değildir. İlerleyici, stabil veya remisyonla gidebilir.

  • Subdural hematomlara, beyin tümörlerine ve metabolik faktörlere bağlı oluşan demanslarda aşamalı bir seyir tablosu görülmektedir.
  • Alzheimer Tipi-Primer Dejeneratif Demansta yaşamın sonuna kadar sinsi ve yıkıcı devam eden bir seyir tablosu görülür.

- Hasta dezoryante olana kadar, konfüze olana kadar, veya aşina olmadığı durumlara adaptasyonda güçlükler başlayana kadar etrafındaki kişiler yanlış bir şeyler olduğunu genellikle fark etmezler. Çünkü belirtiler ancak motor-duyusal fonksiyonlara ve dil işlevlerine oldukça duyarlı olan hassas testlerle tespit edilebilecek kadar sinsi ve yavaş ilerlerler.

- New York Üniversitesi Geriatrik Çalışma ve Tedavi Programındaki araştırmacılar Alzheimer Tipi Demansta 3 aşama belirlemişlerdir.
1)Unutkanlık aşaması:
Hastanın kendisinin ve bazen etrafındaki kişilerin fark ettiği artan unutkanlık ve bundan dolayı yaşanan anksiyetenin görüldüğü aşama.
2)Konfüzyon Hali:Geçmiş olayları hatırlamada yaygın bir bozulma, oryantasyon ve konsantrasyonda zorluk yaşama, dil sorunları (örneğin isim bulmada zorluk..) yaşanan aşama.
3)Demans Aşaması:Yaygın dezoryantasyon, dilde anormallikler, algılamada bozulma, davranışsal problemler, fiziksel huzursuzluk, yolları şaşırma ve genel bir şaşkınlık hali ile psikotik semptomların görüldüğü aşama.

3) Nörolojik bir hastalıkla beraber tanımlanan demans (örneğin hipoksi veya ensefali) ani başlayabilmekte ama stabil bir halde ilerlemeden kalabilmektedir.
4) Vasküler demansta vasküler rahatsızlıklarka ortaya çıkan belirtilerden bahsederiz. Bu tür demansta nörolojik belirtiler ve semptomlar daha çok fokaldir. Hastanın öyküsünde serebrovasküler kazalar ve hipertansiyona rastlanabilir.
5) Eğer altında yatan hastalık tedavi edilirse demans durdurulabilir hatta ortadan kaldırılabilir. Ama yapısal beyin hasarı ne kadar yaygınsa klinik olarak bozuklukta o kadar çok olacaktır.

I) Hafıza sorunları demansın şiddetiyle de ilişkilidir.
1) Hafif demansta daha çok şu güncel olaylar ve bilgiler unutulur. Örneğin isimler, telefon numaralarını unutma ve yönlerini karıştırma gibi..
2) Yaygın demansta önceden öğrenilmiş bilgiler korunur fakat yeni bilgiler edinilemez. Kişi bir eylemi yaparken o eylem bölünürse, yapılan eylem unutulup yarım bırakılır.
3) İleri seviyede demansta kişi çok yakınlarının isimlerini, kendi mesleğini, görevini ve seyrek de olsa kendi ismini dahi unutabilir.
J) Soyut düşünmede azalma ve gerileme anlamada zorluklar ve yeni ve kompleks bir durumla karşılaşıldığı zaman bu durumla baş edememe sonuçlarına yol açar.

K) Demansla ilişkili olarak meydana gelen kişilik değişimleri:

1) Önceki kişiliğin değişimi:
- Önceden aktif olan bir kişi tamamiyle apatik ve kendini sosyal aktivitelerden uzak tutuyor olabilir.Artık eski o değildir.
- Önceden düzenli ve titiz olan bir kişi artık dağınık, görünümüyle ilgili olarak tamamen dikkatsiz ve özensiz bir hale gelebilir.
- Diğer insanları da etkileyen değişimlerde kişinin kolay kırılabilir bir halde, daha savunmacı, dürtüsel, huysuz ve cinsel olarak uygun olmayan davranışlarda bulunmasıyla karşılaşılabilir.
2) Anksiyete ve depresyon: Bu durum artık eskisi gibi bir insan olmama durumundan dolayı yaşanan zorluklara verilen psikolojik bir tepkidir.
3) Paranoid kişilik edinebilir. Böyle bir durumda iken yanlış anlaşılmalar hatta sözel ve fiziksel saldırganlıklar yaşanabilir.
4) Fiziksel ve psikososyal uyaranlara karşı aşırı tepkiler verebilir.

PSÖDO-DEMANS

A) Psödo-demans şizofreni, depresyon ve histerik rahatsızlıklarda görülen demans türüdür.
B) Psödo-demans bütün psikiyatrik hastalıklarda görülebileceği gibi en çok depresyonda görülmektedir. Bir çok araştırma depresyonla beraber görülen kognitif bozuklukların özellikle yaşlılarda görülen demansla ilişkisini ortaya koymuştur.
C) Bu konuyla ilgili olarak özellikle organik kökenli demansı olmayan hastalarda psödo-demans olduğuna dair tartışmalar sürmektedir.
- Nöropsikolojik değerlendirmede organik bulgular gösteren hastaların bazılarının tedaviyi takiben semptomlarında tam bir remisyon gösterdikleri bildirilmiştir. Bazılarında ise ilerleme olduğu fakat rezidüel belirtilerin olduğu bildirilmiştir.
- Psikiyatrik bir hastalıkla nörolojik hastalığı kesin olarak ayıran bir sınırdan bahsetmek mümkün değildir. Böyle bir ayrım tedavinin etkili olmadığı durumlarda zaten önemini kaybetmektedir. Terapötik müdahaleler sorumlu gösterilen hedef semptomlara yönelmiştir. Tanı koymak önemlidir ama her zaman etkili tedavi yönteminin uygulanmasında gerekli olmayabilmektedir.

LİNDA COLLİNS-Neuropsychology and Behavioral Neurosciences


ALZEHİMER

Alzheimer hastalığı, entelektüel gerileme ile birlikte çeşitli nöropsikiyatrik davranışsal rahatsızlıklara ve günlük yaşam aktivitelerinde bozukluklara neden olan progresif nörodejeneratif bir hastalıktır.

Alzheimerda yıkıma uğrayan kognitif süreçler nelerdir?
Hafıza gibi kognitif süreçlerde olan yıkım yaşla beraber ortaya çıkan gerilemeninde bir sonucu olabilir dolayısıyla bu gerilemenin Alzheimer kognitif değişiklikleri olup olmadığı erken zamanda ayırt edilmelidir.Nöropsikolojik testler bu anlamda bize yardımcı olmaktadırlar.Olası Alzheimer için en önemli bulgu çok belirgin bir öğrenme ve hafıza bozukluğunun olmasıdır.Bunlardan sonra en sık görülen bozukluk lisandır. Aynı zamanda vizüospasyal işlemler de erken devrede bozulabilir.

Alzheimerda risk faktörleri nelerdir?
Alzheimer hastalığında yaş büyük bir faktördür. Daha çok 60-65 yaşlarında başlar ve bu yaşlardan sonra prevelansı her 5 senede 2 katına çıkar.Kadınlarda risk daha fazladır.Aynı zamanda eskiden geçirilmiş bir kafa travması, down sendromlu olmak ve düşük eğitim düzeyine sahip olmak da bu hastalığa yakalanma riskini artırmaktadır.

Alzheimerda koruyucu faktörler nelerdir?
Belli bir takım gen yapısına sahip olan bireylerde bu hastalığa yakalanma riskinin düşük olduğuna dair bulgular vardır. Non-steroid antienflamatuar ilaçlar kognitif yıkımın azalmasını sağlamaktadır.Aynı zamanda yapılan araştırmalar yüksek eğitim düzeyinde olan bireylerin bu hastalığa yakalanma riskinin düşük eğitimli olanlara göre daha az olduğunu da göstermiştir.


PARKİNSON

Yavaş ilerleyen norolojik sistemi bozan bir hastaliktir ve vucut hareketini kontrol eden beyindeki kücük hücre grubunun oluşumudur.Semptomlar genellikle kollarda ve bacaklarda tremor denen titremeler,sertlesmis katı kaslar,hareketlerde,özellikle de yürürken yavaşlıktır ve bozulan dengedir. Herhangi bir yaşta Parkinson hastaliği başlayabilir ancak, bir çok insan hastaliğin ilk işaretlerini 40 yaş ve üstünde yaşamaya başlar.


Parkinson hastalığında kognitif yıkım olur mu?

Hastalık, James Parkinson tarafından ilk tanımlandığında kognitif yetenekler kategorik olarak belirlenmiş, fakat önemli bir bozukluk olmadığı savunulmuştur. Parkinson hastalığı sadece klinik olarak motor semptomlarla karakterize değil, aynı zamanda kognitif ve diğer nörodavranışsal fonksiyonlardaki bozuklukların da görüldüğü bir tablodur . Başlıca iki tip kognitif bozukluk vardır. Bunlar; mental sürecin yavaşlaması ve bunun sonucunda oluşan çok kompleks bir kognitif disfonksiyondur.
Hastalığın erken dönemlerinde de sinsi mental değişikliler olmakta, bazen motor bulgulardan önce de ortaya çıkabilmektedir. Kognitif bozukluğun şiddeti, hem hastalık süresi ve hem de motor dizabilitenin şiddeti ile önemli derecede ilişkilidir. Dikkat, bellek, öğrenme, vizüospasyal yetenekler en fazla etkilenen alanlardır. Epizodik ve kısa süreli bellek, ilişki kurma, işitsel-verbal öğrenme ve geometrik şekillerin visual kurulmasında bozukluklar bulunmaktadır. Bellek yetileri incelendiğinde; bir veya birkaç beceride selektif bozulma mı olduğu, yoksa jeneralize bir yıkım mı bulunduğu net olarak açıklığa kavuşmamıştır. Fonksiyonel olarak farklı bellek sistemlerinin değişik oranlarda tutulduğu düşünülmektedir. Efor gerektiren bellek işlevleri etkilenmekte, otomatik bellek ise korunmaktadır.
Aynı zamanda Parkinson gibi subkortikal hastalıklarda zamanla frontal alanlara doğru yıkımlar olabilmektedir.Bu sebepten yürütücü işlevlerdeki bozukluklar da saptanabildiğinden, nöropsikolojik değerlendirme Parkinson hastalarında da uygulanabilmektedir.


CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞU

Cinsel bozukluklar sık görülmesine karşın, özellikle bizim toplumumuzda rahatça konuşulan bir konu olmadığı için, yardım talep etmek çoğu insan için zor olabiliyor. Sonuçta, kolayca tedavi edilebilecek rahatsızlıklar olmalarına karşın, sıkıntıyla yaşama devam edilebiliyor. Ekol Psikolojik Pedagojik Danışmanlık & Eğitim Merkezi'nden de kolayca yardım görebileceğiniz cinsel işlev bozukluklarını şunlar oluşturur:


Cinsel İstek Bozuklukları:
Cinsel İstekte azalma, cinsellikle ilgili konularda isteksizlik olması, cinsel aktivitenin hiç olmaması sonucunda, kişilerde sıkıntı ve ilişkilerde bozukluklara sebep olan bir bozukluktur. Cinsellikten Tiksinme Bozukluğu ise, yine kişilerde yoğun sıkıntıya sebep olan, eş ile ilişkiyi zedeleyebilecek kadar cinsel birleşmeden kaçma, cinsel ilişkilerden tiksinme hissinin görüldüğü bir bozukluktur.

Cinsel Uyarılma Bozuklukları:
Cinsel Uyarılma Bozukluklar kadında Cinsel Uyarılma Bozukluğu olarak, erkekte ise Erektil Bozukluk olarak görülmektedir. Kadında yeterli uyarılma ve ıslaklığın oluşmaması, erkekte ise sertleşme olmaması bu bozukluğun belirtileri arasındadır. Bu belirtiler, kişilerde kaygı yaratabilir bu da eşlerle ilişkilerde pürüzler yaratması açısından ele alınması gereken bir sorundur.

Orgazmla İlgili Bozukluklar:
Kadınlarda görülen orgazmla ilgili bozukluklar, bireyin yaşına, tecrübesine, eşiyle uyumuna göre değişebileceği gibi, geç gelen veya gelmeyen orgazm şikâyetleri bu bozukluğa işaret edebilir. Erkeklerde de erken orgazm ve ya da hiç orgazm olmama durumlarında bozukluk için yardım almak faydalı olacaktır. Erkeklerde ayrıca, Erken Boşalma (Prematür Ejakülasyon), kişinin kontrolü dışında, istemesinden önce, cinsel ilişkinin hemen başında, hatta çok az uyarılma ile ilişkiye başlamadan boşalmanın görülmesiyle belirlenen bir bozukluktur. Eşle ilişkilerde sorunlar yaratması, kişide sıkıntı yaratması açısından destek alınması gereken önemli bir konudur.

Cinsel Ağrı Bozuklukları:
Cinsel Ağrı Bozuklukları altında görülen bozukluklardan Disparoni'de erkekte ve kadında cinsel ilişki esnasında, sık sık cinsel organda ağrının hissedilmesi esas şikâyeti teşkil eder. Kadınlarda görülen Vajinismus ise cinsel birleşmeye engel olan, vajinal kaslarda kasılmanın olması belirtisiyle tanısı konur. Bu şikâyetler, herhangi bir bedensel bir bozukluk sebepli değil, psikolojik etmenlerden dolayı ortaya çıkar.


UYKU BOZUKLUKLARI

DİSSOMNİALAR:

Uyku bozuklukları genelde çocuklarda ara sıra görülmekte ve bu bir bozukluğa işaret etmeyebilir. Belli bir yaştan sonra bozukluğu düşünürse de, çocuklukta da dikkatli olunması gereklidir.

İNSOMNİA:
Uykuya dalmakta veya uykuya devam etmekte sıkıntı çekmek, uyku bölünmese de uykunu dinlendirici olmaması, insomnia belirtileri arasındadır. Uyku düzensiz ve verimsiz olması sonucunda toplumsal uyum ve iş hayatında aksaklıklara sebep olur. Uyku şikâyetleri başka bir hastalığın belirtisi olmadığı taktirde ya da bir madde tesiri olmadığı sürece insomnia teşhisi konulabilir. İlaç tedavisiyle uykular düzene sokulabilir.

NARKOLEPSİ:
Gün içinde kişinin, normal işlerini devam ettirirken, aniden dinlendirici uykuya dalması narkolepsiye işaret eder. Bu durumlara "uyku atakları" da denir. Bu ataklar, günlük hayat engel teşkil edeceği için, hemen yardıma başvurulmalıdır. İlaçlarla, uykular düzene sokulurken, psikolojik danışmanlıkla ortaya çıkan sıkıntılar üzerine çalışılır.

PARASOMNİALAR
KABUS BOZUKLUĞU:

Uyku sırasında, korkutucu, tehdit edici, sıkıntı verici rüyalar etkisiyle, uykudan uyanıp, uykunun bölünmesi kâbus bozukluğunu düşündürür. Kişinin sık sık rüyalarının bölünmesi, yoğun sıkıntı yaratır ve bu şikâyetlerin yoğunluğunda uyku işlevi azalır. Bir psikolojik veya fiziksel bozukluk sebebiyle ortaya çıkmamasından dolayı, kâbus bozukluğu tedavisi uygulanması gerekir.

UYKU TERÖRÜ BOZUKLUĞU:
Uyku teröründe kişi uykuda, yersiz yaşanan bir korku neticesinde aniden çığlık atarak uyanma görülür. Bu uyanmalar sık yaşanır ve bir süreç olarak görülür. Bunların sonucunda, kalp atışının hızlanması, hızlı solu alıp verme, terleme gibi fizyolojik değişimler meydana gelir. Genelde kişi rüyasını hatırlamaz ve kişinin kendisini veya başkalarının onu rahatlatma çabaları sonuçsuz kalır. Bu da yoğun sıkıntı yaratır ve kişinin gündüz hayatına da etki eder. İşte ve kişiler arası ilişkilerde uyumsuzluk görülür, bu nedenle tedavisi göz ardı edilmemesi gereken bir bozukluktur.

UYURGEZERLİK BOZUKLUĞU:
Uyurgezer bir kişinin uykusu sırasında, uyanmadan kalkıp, gezmesi ve bunun sık sık tekrarlanması söz konusudur. Kişi bu gezinme sürecinde kimseyle iletişime geçemez ve uyandırılması çok güçtür. Bu gezinmeler uyandıktan sonra hatırlanmadığı için kişi bunu fark etmeyebilir. Sık görülmesi ve kişiye sıkıntı yaşatması, bu sürecin bir bozukluk olarak tanımlanmasına sebep olur.