Kardeş Kıskançlığı

Kardeş, insan yaşamında önemli bir varlık. Kardeşleri olan yetişkinler, çocukluk zamanlarına zihinsel bir yolculuk yaptıklarında, kardeşleriyle ilgili pek çok hatıranın yanında, o ana ait  duygularını bile bir anda hatırlayacaklardır 

İşte o duyguların biri de ‘’Kıskançlık’’ denilen genellikle de yakıcı olduğu düşünülüp, hoş olmayan bir yanla anılan, ancak insanın doğasında diğer pek çok duygu gibi doğal olarak var olan bir histir. 

Çocuklarda kıskançlık duygusunun yoğun olarak ilk görülmesini beklediğimiz yer bir kardeş doğumu iledir. Eve yeni gelen bebekle evde yaşanan tatlı telaşları anlamlandırmaya çalışan çocuk, olayları henüz tam kavrayamadığından ötürü kendini bilinmez bir duygu selinin içinde bulur. 

Her ne kadar aileler doğumdan önce evlerinin yeni üyesi olacak kardeş ile ilgili, uygun açıklamalar yapmış dahi olsalar, doğum ve doğum sonrasındaki yaşanılanlar çocuğun gözünde farklı algılanabilir.  Kendini yalnız, ihmal edilmiş ve hatta sevilmiyor hissedebilir.  

Kardeş kıskançlığı, hem çocuğun yaşı, cinsiyeti, kişiliği ve aile içindeki konumu ile hem de yeni doğan ile arasındaki yaş farkı ve cinsiyetine göre değişik şekillerde kendisini gösterebilir.  

Genellikle her çocuk ( kendi çok istemiş olsa dahi ) eve gelen yeni üye ile kendini bir miktar tedirgin hisseder. Çocuk bu tedirginlikle farklı tepkiler gösterebilir.Örneğin: 

-Yaşından küçük davranışlarda bulunmak 

-Anneye aşırı derecede bağlanmak  

- Anne ile kardeşin yalnız kalmalarına izin vermemek 

- Okul başarısında düşüş 

- Kardeş yokmuş gibi davranmak, bunlardan bazılarıdır. 

Aslında kardeşin doğumunda gösterilen anne babanın ve çevrenin yaklaşımı aynı zamanda olayların seyrini de belirler. Çocuk kısa bir süre sonra kardeşin varlığını olumlu bir durum olarak algılayabilir veya hiçbir zaman kabullenmeyebilir. Bu kabullenmeme ise ileriki zamanlarda patolojik kıskançlık olarak kendini gösterecektir. Böylesi bir durumda ailenin bir uzmandan danışmanlık hizmeti alması ve gerekirse çocuğun da bir destek alması yaşamlarındaki akışta bir kolaylık sağlayacaktır.  

Kıskançlık, kardeşler arasında bir rekabet demektir. Bir rekabet varsa bir de ödül söz konusu olacaktır. Buradaki ödül anne babanın sevgisi ve ilgisidir. 

Kardeş kıskançlığı ebeveynler için dayanılmaz olsa da çocukların hırs ve kıskançlık gibi duygularla baş edebilmeleri açısından önemlidir. Anne babaların yapması gereken çocuğa kıskanç olmamayı öğretmek değil, bu hissi farkettirmek ve ona duygusunu nasıl ifade edeceğini öğretmektir. Bunun için ilk adım anne babaların bu duyguyu tanıyabilmeleri ve doğru tepkiler verebilmeleridir. Eğer ki ebeveyn olarak yanlış tutum ve davranışlar sergilersek çocuğumuzun kıskançlığının dozunu da ister istemez kendi ellerimizle üst seviyelere çekeriz. Örneğin: 

Çocuklarımızdan birini farkında olmadan göz bebeği olarak seçip, kayırırsak diğer çocuk bunu içsel olarak hemen fark edecektir. Bazı aileler kendilerini seçtikleri çocuk ile özdeştirirler. ‘’Tıpkı benim gibi davranıyor’’ , ‘’ Bak ! işte babasının kızı ‘’ gibi ifadeler aslında diğer çocuğa kendini değersiz hissettirir. Seçilmeyen çocuk kendinde bir eksik arar. En kolay yol da bir suçlu bulmaktır. Bu durumdaki ilk hedef kardeşlerdir. 

Çocuğun etiketlenmesi de anne babalar tarafından yapılan diğer bir yanlıştır. Ne yazık ki bazı ebeveynler çocuklarını herkesin duyacağı şekilde eleştirip şikayet ederler. Utandırılan çocuk aynı davranışı yineleyerek aslında anne babasına ceza verir. Evde bu etiketleme yalnızca bir çocuğa sıklıkla yapılmaya başlamış ise utandırılıp, küçük düşürülen çocuk, diğer kardeşe ( ki bir de bu kardeşten övgüyle bahsediliyorsa ) öfke, kıskançlık duymaya başlar.  

Bir diğer yanlış tutum karşılaştırma yapmaktır. Anne babalar çocukları birbirlerine örnek göstererek onları doğru davranışa yönlendirmek ve cesaretlendirmek isteyebilirler. Farkında olmadıkları ise          ( kardeşle veya arkadaşla) çocuğun benlik  hissini azaltacağıdır. Bu doğrudan rekabeti doğurur ve hırslandırır.  

Zaman zaman da ebeveynler çocuklar arasında yaşanan tartışmalarda taraf olurlar. Haksızlığı anne babası tarafından onaylanmış çocuk, yetersizlik, suçluluk, küçük düşme ve hatta sevilmeme duygusunu içselleştirecek ve kardeşine karşı kıskançlık besleyecektir. Kardeşini olaylardan sorumlu tutan çocuk aynı zamanda bu olumsuz duyguları hissettiğinden ötürü kendini ‘’ kötü çocuk ‘’ olarak görmeye de başlayacaktır. Bu etiketlenme ile de çocuk daha çok yanlış yapmaya meyilli olacaktır. 

Sonuç itibarıyla unutmamalıyız ki her çocuk aynı olmaz. Bebeklikten itibaren her çocuk belli mizaç özellikleri ile doğar. Daha ilk baştan itibaren biz anne babalar çocukların temel özellikleri hakkında bilgi sahibi olursak, ihtiyaçlarını da daha rahat karşılamış oluruz. Sorun zaten ihtiyaçları karşılanmamış çocuk / birey üzerinden çıkar. Aynı sevgi ve ilgi, farklı kişilerin ihtiyaçlarına aynı cevabı / sonucu vermez.  

Tüm olumsuzluğuna rağmen kıskançlık ile ilgili yapılan araştırmalarda kardeş sahibi olan çocukların, ileriki yaşamlarında  karşılarına çıkacak sorun çözmede daha etkin ve yetkin bir pozisyonda olacağının da bilgisini vermekte. 

Peki biz ebeveynler kardeş kıskançlığının yıkıcı yönlerini yok edip, nasıl yapıcı hale dönüştürebiliriz ? 

Aile birliğine önem vermek önerilerin başında gelecektir. Çağımızda zor olsa da beraber yapacağımız aktivite fırsatlarını değerlendirmek buna imkan sağlayacaktır. İşten yorgun gelen anne ve babalar, evlerinde kendilerini tüm gün bekleyen ve özleyen çocukları için yalnızca öz bakım ihtiyaçlarına yönelik bir ilgi veriyorsa çocukların duygusal ihtiyacı olan sarılmak ve temas ( teknolojik araçlardan uzak şekilde ) eksik kalacaktır. Çünkü bizler duygusal yakınlaşmalarda, duygu aktarımlarını kolaylıkla yaparız, yapıcı veya yıkıcı duygularımızı daha kolay anlatırız. Duyguların sözel olarak anlatımı ile bile bazı sorunlar kendiliğinden çözülür. Kardeşini kıskanan çocuk bunu ifade ettiğinde baskı altında tuttuğu duygusu bir anlamda boşalmış olacaktır. Etkin dinleme yolu ile dinleyen anne baba da çocuğa yorum yapmamalı  ve hatta  ‘’ Aaaa…O, senin kardeşin öyle şeyler söylenmez ! ‘’ tarzında bir tutum içine de girmemelidir.  

İkinci dikkat edilmesi gereken durum, her çocuğun kendine özgü olan özelliklerine önem vermek olacaktır. Her çocuk, her birey biriciktir. Her birimizin ilgi alanları ve yetenekleri farklıdır. Bunların farkına varıp, yetenekleri ortaya çıkarmak, çocuğun kendini iyi ve başarılı hissetmesine aynı zamanda da değerli hissetmesine de neden olacaktır. Değerli hisseden çocuk sevildiğini de otomatikman bilir. Bir diğerinin yaptıklarını yapamasa da annesi ve babası tarafından kabul edildiğinin bilincindedir. 

Tüm bunları uygularken bizlerin her daim söylediği ‘’Çocuğunuza Model Olun ‘’ söylemini de eklemeden geçmeyelim.  Sizlerin gösterdiği tepkiler çocukların gözünden kaçmaz. Örneğin; bir iş projesi için çalışmalarınız sürerken ekip arkadaşınızın yaptığı bir hatayı tölere ediş şekliniz bile gözlemlenecektir. Ev içinde sesli ve yüksek tonda verdiğiniz tepkiler karşısında çocuk, zorlandığı durumlarla ilgili bu tarz tepki vermenin normal olduğunu düşünebilir. Sonuçta kardeş faktörü de onu zorlayan bir durumdur.  

Mutlaka yapılması gereken tutumlardan bir diğeri de çocuğun sergilediği olumlu davranışları kaçırmamaktır. Paratoner gibi her olumsuz olayda müdahale etmek yerine çocuğunuzun gün içinde yaptığı olumlu davranışları görüp takdir etmek yine onun kabul edilip sevildiği inancını pekiştirecek böylelikle de kıskançlık güdüsünün törpülenmesine sebebiyet verecektir.  

Tüm bu söylemleri uyguladığımız halde kardeş kavgaları sürebilir. Burada unutmayalım ki her tartışmaya dahil olmamak da bir çözüm yoludur. Özellikle çıkan tartışmalarda hakem- taraf olmamak ve hatta tartışma fiziksel yara açmıyor ise olayın dışında kalmak, çocuklarımızın çözüm bulma, strateji geliştirme gibi pek çok yeteneğini de geliştirecektir.  

Hayat düz bir yol değildir. Yetişkin olarak bunu çoktan öğrenmiş durumdayız.  

Peki o zaman çocuklarımıza neden hayatın düz bir yol olduğu algısını vermek için uğraşıyoruz. Önündeki engelleri  ( sorun çıkaran olaylar ) temizleyerek onlara mükemmel bir yaşam otobanı çizmek istiyoruz. Sonra da yaşamda ayakta kalmasını bilen, özgüvenli, sosyal ortamlarda sevilen ve seçilen çocuk yetiştirmek istediğimizi belirtiyoruz. Öncelikle nasıl çocuk yetiştirmek istediğimizi yeniden düşünmeli ve müdahalelerimizi ona göre ayarlamalıyız.  

Yaşam yolunda rekabeti bilen azimli çocuklar yetiştirmek için, bizler de kendimizi yetiştirmeliyiz. Çünkü rekabet kelimesinin asıl anlamı kendimizin daha iyi yönlerini çıkarabilmektir. Rakip olsun ki rekabet olsun ve ne iyi ki kendimizle ilgili gelişimimiz hep daim olsun.

Psikolog Ebru Şen